Tüketim dünyasının azılı müşterileri olan “Baby Boomers”, X ve Y jenerasyonunun devamı: Z kuşağı. Siz de “Telefon ellerinden düşmüyor.”, “Selfieler ve narzisizm havada uçuşuyor.” diyor ve Z jenerasyonunu anlayamıyorsanız bu yazı tam size göre.
Z jenerasyonunu anlamaya öncelikle yakın geçmişte isimlendirilmiş diğer jenerasyonları anlamaya çalışarak başlayabiliriz. “Baby Boomers” dediğimiz savaş sonrası yani 1946-1964 yılları arasında doğmuş olan nesil aslında pek çoğumuzun anne babasını oluşturan “eski kuşak” dediğimiz ve bugün hala çeşitli sektörlerde yönetici pozisyonlarında bulunup pazarlama dünyasında göz önünde bulundurulan bir nesil. Çalışkan ve hatta işkolik diyebileceğimiz bu kuşak aynı zamanda başarıya çok önem veren ve “dediğim dedik” oluşunun yanı sıra yeni fikirlere her zaman açık olmayan bir kuşak olarak literatürde yerini alıyor.
Peşinden gelen 1965-1981 arası doğmuş olan X kuşağı aileleri tarafından kendi kendine yetebilecek şekilde yetiştirilmiş olup kablolu televizyon ve bilgisayar dünyasını yakalama fırsatı edinmiş bir kuşak. Oldukça bireysel, kendine güvenen ve aile bağlarına önem veren X jenerasyonu bir yandan da teslimiyet sorunları yaşayan ve hızlı aksiyon alamayan bir jenerasyon.
1980-1995 yıl aralığına geldiğimizde ise Y kuşağının ortaya çıktığı gözlemleniyor. Milenyum kuşağı olarak da adlandırılan Y jenerasyonu kendine güvenen, dijital düşünen, benmerkezci ve ilgi bekleyen karakteristik özelliklere sahip. Kendinden önceki jenerasyonlar tarafından sıkça şımarık ve tembel olmakla suçlanan Y jenerasyonu yüksek beklentiler içinde olan ancak bir yandan da içine doğduğu çevre koşulları bakımından oldukça iyimser kimseler. Kasete kalem sokup sararken internetin doğuşuna şahit olmuş Y kuşağı aynı zamanda çok yüksek bir adaptasyon yeteneğine sahip. Bir zamanlar “En iyi kuşak” diye adlandırılan Y jenerasyonu şimdilerde ise bu namını Z jenerasyonuna bıraktı.
Peki gerçekten kim bu Z jenerasyonu?
Başlangıç olarak aldığımız tarih Google’ın doğuşuyla aynı olan 1996-2010 arası doğmuş kimselere Z jenerasyonu ya da başka bir deyişle “iGeneration” deniyor. Tamamıyla doğuştan dijital ve global ilk jenerasyon olan Z’ler aynı zamanda huzursuz ve belirsiz bir dünyaya geldikleri için oldukça realistler. Bu özelliklerini yaratıcılıklarıyla birleştirip daha iyi bir dünya yaratma misyonunu da içten içe üstlenmiş olan Z kuşağı cinsiyet ayrımı yapmayan, benzersiz ve otantik kişi veya ürünlere daha çok değer veriyorlar. Görsel ve teknolojik yoldan iletişime geçmeyi tercih eden Z jenerasyonu aynı zamanda istediği yerde istediği zamanda iletişime geçebilmeyi bekliyor.
Teknolojinin içine doğmuş ve görselliği bu kadar ön planda tutan bu jenerasyon şimdilerde bizlere “emoji”lerle cümle kurma ve hatta pazarlama yapma, daha renkli daha çarpıcı ve daha yaratıcı olma, “selfie” ile günlük olarak kendimizi ifade etme ve video içeriklerin ne kadar yükseldiğini deneyimleme şansı tanıyor. Hal böyle olunca reklam ve pazarlama dünyası da doğru iç görüyle tüm stratejilerini Z kuşağının değer verdiği yargıları da içine alarak çizmeye başladı.
Taşlar yerine oturmaya başladıysa son zamanlarda popüler olan LGBTİ dostu, cinsiyet ayrımı yapmayan ve hatta kadını güçlü kılan feminist reklamların neden yükselişe geçtiğini anlamışsınızdır. Yaşları itibariyle birer tüketici haline gelen kendine güveni ve sosyal duyarlılığı bu kadar yüksek olan bu jenerasyonu hızlıca anlayıp ona göre hareket eden markalar bugün yükselişe geçiyor. Siz de şimdi hayatınızda bir değişiklik yaparak belki narsist, belki saçma bulduğunuz bu pırıl pırıl Z kuşağını anlamaya başlayabilir ve onlarla gönül rahatlığıyla “online” iletişime geçebilirsiniz. Selfie sizinle olsun.