Yerli otomobil tartışmaları “kaç milyar dolar gerekir”, “devlet olmadan olur mu?”, “kim kolları sıvadı, kim sıvıyor”, “sıvadın sıvamadın” çizgisinde sürerken, Türkiye otomotiv sektöründe sessiz sedasız bir marka ortaya çıkartıyor. Hem de hiç beklenmedik bir yerden…
Belki televizyonda spor programlarında arada bir kulağınıza çalınıyordur veya otomobil sporlarına meraklıysanız zaten biliyorsunuzdur. Son bir yıldır “V1 Challenge” adıyla bir yarış serisi düzenleniyor. Oldukça sevimli ve eğlenceli görünen, hafif çıkık çamurlukları ve tekerlekleriyle küçük hatcback otomobiller asfaltları aşındırıp duruyor. Bu, tamamen yerli üretim otomobillerin markası “Volkicar“. Türkiye’de yerli bir markayla üretilen ilk yarış otomobili. V1 Challenge da bu otomobillerle yapılan bir “yerli otomobil yarışı” markası. Volkicar’ın ve V1 yarışlarının mucidi ise otomobil yarışlarına meraklı olanların yakından tanıdığı deneyimli pilot Volkan Işık.
Volkicar’ı ilk kez geçen yıl Bilgi Üniversitesi Santralİstanbul yerleşkesindeki lansmanında duydum ve gördüm. Gerçekten söyledikleri gibi yabancı örnekleri iyi incelenerek geliştirilmiş, eğlenceli ve haşarı bir model. Çelik çekme borudan yapılmış güvenlik kafesinin üzerini kaplayan kompozit bir kaporta, kaportanın altında 115 beygir gücünde, 1.3 litrelik dört silindirli bir Yamaha motosiklet motoru, beş ileri ve tek düğmeye basarak çalıştırılan bir geri vites, CMS jantların üzerinde Lassa lastikler. Saatte 150 km maksimum hıza sahip otomobilin ağırlığı, 530 kg uzunluğu 302 cm eni 160 cm yüksekliği de 135 cm. Bu teknik özelliklere sahip otomobilin asıl önemli özelliği ise tamamen yerli mühendislerden oluşan bir ekip tarafından Uluslararası Otomobil Federasyonu (FIA) kurallarına uygun şekilde geliştirilmesi.
Bu otomobilin ve bu yıl düzenlenmeye başlanan V1 yarışlarının pazarlama açısından önemi ise Volkicar’ın altında yatan esas fikir. Volkan Işık ve ekibi, iki yılda geliştirdikleri Volkicar’ı, “otomobil sporunu herkes için erişilebilir hale getirmek için” tasarladıklarını söylüyorlar. Yani düşük maliyetli ve herkesin erişebileceği bir yarış otomobiliyle; yine düşük maliyetli, milyar dolarlık devasa pistlere ihtiyaç duymayan, sıradan bir asfaltı yarış pisti haline getirebilecek bir yarış konsepti… Bu fikir, yerli bir otomobil markası yaratmaktan öte, Formula-1 gibi artık can çekişmekte olan yüksek maliyetli pist yarışlarına karşı da önemli bir çıkış yolu aslında. Volkan Işık ve ekibi, muhtemelen çok da farkında olmadan, kendilerine bir “Mavi Okyanus” yaratma yolunda hızla ilerliyor. Işık, geçtiğimiz günlerde bir TV programında, V1 yarışlarını Türkiye dışında Moldova, Bulgaristan gibi birkaç ülkeye de ihraç etmeye başladıklarını, sipariş üzerine imal ettikleri Volkicar sayısının da arttığını anlatıyordu.
W. Chan Kim ve Renee Mauborgne tarafından kaleme alınan Mavi Okyanus Stratejisi‘nden hatırlayacağınız gibi mavi okyanusların kapısı “Değer Yenileme” ile açılıyor. Değer Yenileme, maliyetleri düşürürken alıcı değerinin artırılması anlamına geliyor ki, Kim ve Mauborgne’nin ifadesiyle, “Şirketler ancak yenilik ile fayda, fiyat ve maliyet konumları arasında uyum sağladıklarında” değer yenilemeyi gerçekleştirebiliyorlar.
Kim ve Mauborgne, mavi okyanus yolunda alıcı değeri faktörlerini yeniden yapılandıracak yeni bir değer eğrisi yaratmak için sektörün stratejik mantığına ve işletme modeline meydan okuyacak dört temel soru ortaya koyuyor:
1- Sektörün tartışmasız kabul ettiği faktörlerden hangileri yok edilmelidir? (Yok et)
2- Hangi faktörler sektörel standardın iyice altına indirilmelidir? (Azalt)
3- Hangi faktörler sektörel standardın iyice üstüne çıkartılmalıdır? (Yükselt)
4- Sektörde hiç sunulmayan hangi faktörler yaratılmalıdır? (Yarat)
Şimdi bir bakalım; Volkicar, öncelikle yarış sektörünün tartışmasız kabul ettiği “pahalı pist yarışı” anlayışını yok ediyor. Milyar dolarlık pistler inşa etme ve oralara gitme gelme ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Özel geliştirilen yarış otomobillerinin çok yüksek ve ancak bir dizi sponsorla üstlenilebilecek maliyetini sektörel standardın çok çok altına (Bildiğim kadarıyla 15 bin Avro’nun altına) indiriyor. Bana kalırsa tarzı ve modeliyle eğlenceyi sektörel standartların üstüne çıkartıyor ve son olarak da konsept otomobil yarışını sıradan insanların erişebileceği bir hale getirerek sektöründe şimdiye kadar sunulmayan bir değer yaratıyor. Bunu yaparken de pist yarışlarının yarattığı stratejik grup dışında bir yerlerden ilham alıyor. Örneğin yarış otomobillerinin teknik ve emniyet üstünlüğü ile cadde yarışlarının eğlencesi ve heyecanını bir araya getiriyor.
Volkan Işık, yine aynı TV programında sunucunun sorusu üzerine Volkicar’ı belki bir gün caddelerde de görmeyi umut ettiğini, ama bunun için henüz erken olduğunu söyledi. Bence akıllı ve otomotiv işini bilen bir yatırımcıyla Volkicar’ı caddede görmek çok da uzun sürmeyebilir.
“Yerli otomobil” diye kıvrananlar Volkicar’a bir baksalar bence çok iyi olur. Bazen “çok büyük düşünmek” yerine işin bir tarafından girivermek çok daha etkili sonuçlar verebiliyor çünkü.