Geçtiğimiz günlerde uluslararası danışmanlık şirketi PwC (Pricewwaterhouse Coopers) tarafından yayınlanan 2050’de Dünya raporu, önümüzdeki 30-40 yıla ilişkin projeksiyonlarıyla hem dünya ekonomisi hem de Türkiye için ilginç noktalar barındırıyor. Tabii raporda eldeki verilerden yola çıkan bir takım varsayımlar üzerine tahminlerde bulunuluyor. Yıllar içinde siyasi-ekonomik koşulların ne kadar değişeceğini bu tahminlerin ne kadar tutacağını birlikte göreceğiz. Mesela 1980’lerin başında kimse Çin’in küreselleşmeye entegre olacağını ve dünyada böylesine büyük bir ekonomik güç haline geleceğini tahmin edemezdi.
2050’de Dünya başlıklı rapor 2030 ve 2050’ye dönük tahminlere yer veriyor. Bu tahminlere göre Çin 2030’a kadar dünyanın en büyük ekonomisi haline geliyor. Zaten bu gelişme pek bilinmedik bir durum değil. Çin’in hemen arkasından gelen diğer dünya devi ise elbette Hindistan. 2030’a gelindiğinde bugün dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin birinciliğe, bugün yedinci sırada bulunan Hindistan ise, ikinciliğe düşen ABD’nin ardından üçüncülüğe yerleşiyor ve PwC’ye göre 2050’de de bu sıralama değişmiyor. Asıl sürpriz çıkış yapacağı düşünülen ülke ise Endonezya.
Ülkelerin dolar cinsinden Gayrisafi Yurtiçi Hasıla büyüklüklerine göre yapılan sıralamada 2016 verilerine göre Endonezya 941 milyar dolarlık büyüklüğüyle Türkiye’nin hemen önünde 16’ncı sırada yer alıyor. PwC’nin tahminlerine göre Güneydoğu Asya’daki bu ada ülkesi 2030’a gelindiğinde 2.4 trilyon dolarlık ekonomisiyle dünyanın en büyük 9’uncu ekonomisi haline gelecek. 2050’de ise Hindistan’ın ardından dünyanın 4’üncü büyük ekonomisi artık Japonya değil Endonezya olacak. Aynı yıllarda.bir diğer ciddi çıkış ise Meksika’dan gelecek. Bugün GSYH büyüklüğüyle Türkiye’nin iki basamak üstünde 15’inci sırada bulunan Meksika 2030’da Rusya’yı yerinden ederek 12’nci sıraya, 2050’de ise Birleşik Krallığın hemen üstüne 8’inci sıraya yerleşeecek.
2050’de gözle görülür bir şekilde basamak atlayacak ülkelerden biri de bugün 22’nci sırada bulunan Afrika ülkesi Nijerya. 2030’da 24’üncülüğe gerileyecek Nijerya 2050’de 15’inci büyük ekonomi haline gelecek. Tabii bu ülkelerin büyümesinde temel etkilerden biri nüfus büyüklükleri ve doğal kaynak yönünden hayli zengin olmaları. Endonezya 250 milyonu, Nijerya 160 milyonu, Meksika 120 milyonu aşan nüfusuları ve zengin yeraltı kaynaklarıyla büyüme potansiyeli taşıyan ülkeler arasında ister istemez öne çıkıyor.
PwC’nin 2016-2050 arasında yaptığı projeksiyona göre en yüksek büyüme oranını yüzde 7,7 ile Hindistan, 7,4’le Vietnam, 7,0′ ile Bangladeş ve Pakistan, 6,6’yla Mısır, 6,3’le Filipinler, yüzde 6,2’lik oranlarla Nijerya ve Endonezya gösterecek.
Şimdi iş büyüme oranına geldiğinde konuyu ülkemize, memleketimize yani Türkiye’ye getirelim. PwC’ye göre cari dolar kuruyla hesaplandığında Türkiye’nin 2016 sonu itibariyle dünya ekonomileri içindeki yeri 17’ncilik. 2030’a gelindiğinde bu sıralamada hiçbir değişiklik olmayacak. 2016’da 830 milyar dolarlık Türkiye ekonomisi 2030’da 1,7 trilyon dolarlık hacmiyle yine 17′nci büyük ekonomi olarak kalacak. 2050’de ise büyüklüğü 4 trilyon dolara ulaşacak ve 12’nci sıraya yükselecek. Türkiye’nin dünya sıralamasında çarpıcı bir yükselme gösterememesinin nedeni ise büyüme hızının yukarıdaki ülkelerin çok altında yine kendi ortalamasında kalacağının düşünülmesi.
PwC’nin tahminlerine göre Türkiye’nin 2050’ye kadar ortalama yıllık büyümesi yüzde 4,8 düzeyinde olacak. Bu büyüme tahmini, geçmiş 100 yılda, 50 yılda, 30 yılda, 15 yılda tekrarladığımız ortalama büyümeyi önümüzdeki 30 yılda da tekrarlayacağımız anlamına geliyor. Evet geride bıraktığımız 15 yılda büyüme ortalamamız yüzde 4,8 oldu ve önümüzdeki 30 yılda da böyle olacak gibi görünüyor.
2013’te Cumhuriyet’in 90’ıncı yılı için yaptığım bir çalışmada 1923’le 2013 arasında Cumhuriyet döneminin ortalama büyüme hızını, ikinci dünya savaşı ve en derin ekonomik krizlerin yaşandığı yıllar dahil yüzde 4,59 olarak hesaplamıştım. 2004’te NTVMSNBC için yazdığım bir yazıda ise değişik büyüme projeksiyonlarıyla Türkiye’nin 2020’ye gelindiğinde Avrupa ve dünya ekonomisi içindeki yerinin ne olacağını tahmin etmeye çalışmıştım. O yazımda; Türkiye 2004’ten 2020’ye kadar yüzde 7’lik ortalama büyüme oranını tutturursa, Hollanda’yı geçip Euro Bölgesi’nin beşinci büyük gücü haline gelebilir demiştim. Türkiye yüzde 7’yi tutturamadı, benim o dönemde kötü senaryo diye nitelendirdğiim yüzde 5’in altında bir büyüme sergiledi ve şu andaki hesaplara göre Hollanda’nın hemen üstünde yer alıyor. Ancak Hollanda’yı geçmesi de büyüme performansıyla değil Türkiye’nin milli gelir hisaplamalarındaki yöntem değişiklikleriyle ilgili bir durum. Eğer büyüme ortalaması gerçekten yüzde 6 ve üzerinde olsaydı bugünkü sıralamada Endonezya’nın, Meksika’nın hatta İspanya’nın önünde, dünyanın 14’üncü ekonomisi konumunda olabilirdi. Bu performans da önümüzdeki 20-30 yılın büyüme altyapısına göre kendimizi hazırladığımız anlamına gelirdi ki, bu altyapı önümüzdeki yıllarda bizi orta gelir tuzağından kurtarıp ileriye doğru fırlatabilirdi.
Ancak öyle olmadı, kapitalist sistemde zenginliğin nasıl üretileceği tam olarak anlaşılamadığı için borç ve rant ekonomisinin kısa vadeli cazibesi bir kez daha üstün geldi. Dünya ekonomisinin bir büyüme dalgası daha bu şekilde kaçırıldı ve eğer bir mucize olmazsa hayatımıza yine orta gelirli bir ülke olarak olarak devam edeceğiz gibi görünüyor.
Diğer yandan PwC’nin raporu önümüzdeki 30 yılda dünya ekonomisindeki ağırlık merkezlerinin değişeceğini de görteriyor. Hesaplamalara göre şu anda içinde Türkiye’nin de yer aldığı gelişmekte olan 7 ülke ekonomisi (E7’ler; Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Meksika, Endonezya, Türkiye) 1995’te dünyanın en büyüklerinin oluşturduğu G7’lerin (ABD, Almanya, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Japonya) yarısı büyüklüğündeydi. 2015’te bu ülkelerle eşitl büyüklüğe geldi, 2040’ta ise E7’ler G7lerin iki katına ulaşacak. Bir başka deyişle dünya ekonomisi batı ve kuzey eksenli olmaktan çıkıp güneye ve doğuya doğru biraz daha dengeli dağılmış olacak. Ancak bu gelişme şimdinin güçlü ekonomilerinin gücünü yitireceği anlamına da gelmiyor. 21’inci yüzyılın ortasına gelindiğinde dünya ekonomisinde şimdikinden daha çok daha fazla sayıda güçlü oyuncu bulunacak. Bunlar hem küresel düzeyde hem de içinde bulundukları bölgede bölgesel düzeyde güçlü etkiler yapabilecekler.